top of page
Yazarın fotoğrafıCansu Topal

DİŞ KİRASI

En kötüsü de ne biliyor musun: Daldaki meyvenin, bağdaki sebzenin tadı kalmadı sen gidince. Ne üzüm asmasındaki koruktan zevk alıyorum ki bilirsin en sevdiğim zamanıdır üzümün, tuzlar tuzlar yerim; ne de dut ağacına çıkıp dutlara dadanmaktan. Dutun tepesinden aşağıya yuvarlanıp ayağımı kırdığımda sen vardın yanımda. Şimdi düşmenin bile tadı yok. Bir şekilde toparlamanın bir yolunu buluyorum. Kırıklarımı onarmanın da… Ben seni kaybettiğimde çocukluğumu da kaybettim Gülin. Yokluğunla birlikte ruhsuz bir yetişkinliğe adımımı attım.

Bugün hava yağmurlu burada. Mayıs nazla niyazla meşgul. Güneşe pas vermiyor pek şu sıra. Böyle havalarda sokağa atardık kendimizi. Yağmurun altına koşar delice ıslanırdık. Rüzgâr şiddetini arttırıp ufak çaplı bir hortum çıkartıp da tozu dumana kattığında “Şeytan düğün ediyor, şeytan düğün ediyor…” diye tempo tuttuğumuz günleri de kaybettik yağmurlarla beraber. Şimdi esiyor, gürlüyor, yağıp geçiyor. Şeytan düğün de etmiyor.

Dün Seyfi amca gördü beni. “Evlat, uğramaz oldun buralara; güceniyorum bak gel bir akşam da iki kadehin belini kıralım.” dedi. Gidemedim… Beraber kaldıramadığımız kadehler beni çok yoruyor artık. Ne meyhaneden zevk alıyorum ne rakıdan. Sarhoş da olamıyorum eskisi gibi. Seninle deli gibi içip “doğruluk mu cesaret mi?” Oyunu oynadığımız günleri hatırlıyorum her kadehte. Her cesareti seçişimde gecenin kör karanlığında denize atlayarak biten o gecelerde bilmiyordun ki “doğruluk” demekten ne kadar korktuğumu. Altından kalkamayacağım doğrular bana seni kaybettirir diye korkarken şimdi “keşke doğruluk deseydim” diyorum. Hiçbir doğruyu bilemeden gittin de ne değişti? Sen gitme cesaretinle mutlu musun şimdi orada?

Ben yapamazdım biliyor musun Gülin. Senin gidişin kadar ağırını sana yaşatamazdım. Sahi ne zaman karar verdin gitmeye? Halbuki son gecemiz, şu kısa gençliğimizde yaşadığımız en güzel gecemizdi. Karaburun’un en sıcak yazıydı sanki. Deniz bile soğutmuyordu kavruk tenimizi. Bir yel esintisi dahi yoktu havada. Nemli havanın bunaltıcılığından mıdır bilinmez, zor geçiyordu nefes boğazımızdan. Yine çok içip çok sarhoş olduğumuz, gevezelikle kahkahalar arası gel-gitler yaşadığımız sırada “hadi kamp ateşi yakalım.” Demende bile yaşama sevincini gördüm ben Gülin. Düşünüyorum da çok iyi rol yapabilmişsin hep. Oysa ben senin için bir sıfat sorsalar ilk önce “oyuncu, rolcü” demezdim. “narin” derdim. Öyle narindin ki ateşin yüzüne yansıması bile götüremiyordu o masum görüntünü. Ben sana baktıkça ne rol ne de erken vedalar görüyordum. Gördüğüm tek şey narin masumiyetindi.

Nevin Teyze kapımı çaldı dün. Sanki kızı giden o değilmiş gibi bana teselli olmaya çalışıyor. Haftada üç gün geliyor, her geldiğinde elinde bir kap yemekle bir çeşit tatlı oluyor mutlaka. “İkiniz de çok severdiniz tatlıyı. Gülin yiyemiyor artık yaptıklarımı ama sen onun yerine de yersin belki.” diyor. Gözleri hep dolu dolu… Yeme hevesim varsa da kaçıyor o anda. Günlerce bekliyor mutfakta olduğu gibi. En sonunda çöpe atıyorum. Nevin Teyze görmesin diye ağzını sıkıca bağlıyorum. Ona da “Getirme.” diyemiyorum. Belki bana baktıkça sana olan özlemini gideriyor, bilemiyorum. Ben olsam kapımı çalmazdım! Seni hatırlatan her şeyden kaçarcasına uzaklaşıyorum Gülin. O ara sıra gelip birlikte uyuduğumuz yatağın nevresimlerini bile çıkarıyor, yıkıyor; ütüleyip tekrar seriyor. Sen gittikten sonra aylarca yıkamadım o çarşafı. Elimden gelse bir ömür gömülüp yatardım yastığına. Bir süre sonra kokun da gitti senin gibi. O zaman ikna etti Nevin teyze. Öyle hızlı çekiştirmişti ki çarşafları yataktan, sanki her an vazgeçerim diye kaçırır gibi söktü, çamaşır makinesine attı. Doksan derecede yıkadı. Kalan bir gram kokun varsa da doksan derecelik ısıda, kaynama ısınından bir tık önce; sen içimde buram buram kaynarken buhar olup uçup gitti. Oysa su kaynamadan buhar olmaz diye öğretmişlerdi okulda. Koku neden yüz dereceden önce buhar oluyordu?

Beraber üniversiteye gidecektik. Sen çekip gidince ben okulu da bıraktım Gülin. Belki bırakmasam orada öğrenirdim kokunun neden yok olduğunu. O da olmadı. Hatırlıyor musun, Merzifon’a gitmiştik lise gezisinde. Sen televizyonda bir programda görüp “Topuz Kebabı” diye tutturmuştun. Merzifon sokaklarında topuz kebabı yapan hanı ararken gruptan ayrılmış kaybolmuştuk. Yine de umrunda olmadı. O topuz kebabını bulup yedik; grubu öyle aramaya koyulduk. Biraz bencil biraz da vurdumduymaz olduğunu ilk kez o gün anlamıştım.

İki gün önce kapı çaldı. Bir kargo geldi. Kargo gönderen kısmında “Merzifon” yazdığını görünce şaşkınlıkla açtım o paketi. İçinden iki tane fincan çıktı. Gümüş saplı, basit ama antika görünümlü, özenle paketlenmiş bir şeydi. Diş kirasıymış. O gün yediğimiz Topuz kebabının kirası… Ben hesabı öderken sen, kasada benim adresimi vermiştin garson çocuğa. Bizim eve gönderirlerse annem gruptan ayrı takıldığımızı anlar demiştin. Sonra da diş kirasının ne olduğunu sorup hayretler içinde dinlemiştin kasadaki yaşlı amcadan. Osmanlı geleneğini hala devam ettirmelerini çok takdir edip ne zaman gelecek diş kiramız peki, diye sorduğunda “Hiç beklemediğiniz bir anda.” Cevabını alıp yüzün düşmüştü. Peki ya ölüp kalırsam, dediğinde “O da Allah’ın takdiri güzel kızım. Ona çare yok” demişti yerde elinde oklava ile hamur açan teyze. İlk kez o gün anladım ne kadar sabırsız ve aceleci olduğunu Gülin.

En sevdiğin çiçekleri getirdim sana bugün. Sapsarı açmış yine nergisler. Ortasında bembeyaz benekler var. Kokusu birkaç gün idare eder seni. Sonra başka renklerini de getiririm. Henüz turuncu renklisini bulamadım ama sana sözüm var, unutmadım. Bak bu da diş kiramız. Fincanın tekini senin için getirdim. O kadar merak etmiştin ki getirmesem içime sinmezdi. Yerde hamur açan teyze bu kadar çabuk haklı çıkmak ister miydi, diye düşündüm tüm gün. Keşke diş kiramızdan bir fincan kahve içebilseydik de öyle gitseydin.

Sahi ne acelen vardı bu kadar Gülin?


176 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Sonbahar Üzerine

Zamanı geldi, Ankara her geçen gün aydınlık günlerini kaybediyor. İnsanın içini daraltan gri bulutların seferberliği başladı gökyüzünde....

4 Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
mustafasaid
Sep 18
Rated 5 out of 5 stars.

Hikaye hemen kendini içine çekiyor , dilini ve kurgusunu çok beğendim, kaleminize sağlık

Like

Ersin HÖBEK
Ersin HÖBEK
Sep 18
Rated 5 out of 5 stars.

Cansu Hocam kaleminize, emeğinize sağlık. Sonunu böyle tahmin etmediğim güzel bir yazı olmuş. Yazılarınızın devamını sabırsızlıkla bekliyoruz 👏🏻👏🏻👏🏻

Like

yasin ataker
yasin ataker
Sep 18

Öykünün sonunda gerçekten çok şaşırdım. İnanılmaz güzel bir kurgu olmuş. Kaleminize sağlık. Diliniz de ne kadar okunası. Daim olsun umarım.

Like

ceren.avci1
Sep 18
Rated 5 out of 5 stars.

Yazarın kalemini çok beğendim. Kurgusu da çok hoşuma gitti. Kendisini yakınen takibe alacağım. Umarım daha çok okuma fırsatımız olur.

Like
Yazı: Blog2_Post
bottom of page