top of page
Yazarın fotoğrafımeymuneseymadilek

İki Saatlik Bilinç Akışı


(Az sonra yazacaklarım gezi yazısı değil, olsa ne güzel olurdu. Öykü de değil, olsaydı hiç fena olmazdı. Günlüğün bir sayfası olabilir.)


Muradiye'ye gidiyorum. Sanki beni çağırıyor nicedir, ben de gidiyorum. Mekânlar, insanları çağırır mı? Bence evet. Hatta dinleyeceğimiz müzik, okuyacağımız kitap, izleyeceğimiz film bile bizi çağırabilir. Yeter ki içimizdeki sesi duyalım.

Navigasyona bakmıyorum, hangi otobüsün gittiğinden emin değilim. Nasılsa yol beni götürür, diyorum. Bu yüzden gitmek biraz zor oluyor. Nihayet doğru otobüse biniyorum. Otobüs tıklım tıkış. Sağ tarafta erkekler var. Dört beş kadın birbirimizi sola doğru ittiriyoruz. Birbirimize sarılır gibi daha doğrusu üst üste ezilir gibi pencereye daha çok yaklaşıyoruz. Erkeklerden kaçıyorum da kadınlar arasında ezilmek o kadar da kaçılası gelmiyor. Koşullar elvermiyor çünkü. Sağdan bir ses yükseliyor, şoför ve o ses tartışıyor. O ses: "Durdur o zaman, ineyim." diyor. Şoför duruyor. Başka bir ses: "Hayır, hayır. Lütfen, devam edin." diyor. "Firavunun toplumu olduk, herkes haklı." Bu cümleyi bir daha unutamayacağıma karar veriyorum. Dünya on beş dakikalığına sıkışmaktan, zor nefes almaktan ve duyduğum cümleleri daha sonra düşünmeye bırakmaktan ibaret bir yer oluyor.

"Geçebilir miyim, geçebilir miyim?" Sıkışmaktan kurtulduktan sonra alınan ilk uzun ve derin bir nefes... Sonra yürümek, biraz daha yürümek... "Bayan girişi o tarafta." Yerdeki minik mavi mine çiçekleri... Unutmabeniye benziyor. Unutmabeni çiçeğini çok severim. Ama bizim topraklarda yetişeni minedir. Aynı familyadan mı bilmiyorum, çok benziyorlar. Ben de unutulmak istemezdim. Bir gün, çok küçükken büyükannem yanımda yok diye ağlamıştım. Büyükanneme benzeyen bir akrabamız "Sevdiğini bulamazsan sevdiğine benzeyeni sev." demişti. Aklıma bu anı geliyor. Unutmabeniye benzeyen mine çiçeklerini seviyorum. Ve zihnim, akış içinde sayısız sonucun sayısız nedenlerine gidiyor. Bunu bilerek yapmıyorum. Acaba Freud beni yanına asistan olarak alır mıydı? Alsa ne düşünürdü hakkımda?

Biraz ileride, Sofa Cafe'de iki çay içiyorum. İki kedi geçiyor yanımdan. Temiz hava almak güzel. Ağaçlara lambalar asılmış. Buraya gece gelmek ne güzel olurdu, diyorum. "Yeditepe İstanbul" dizisinde gibiyim burada. Nedense önümde gittikçe yükselen binalara bakmıyorum. Gözlerimi kaçırıyorum, bakmazsam olmayacaklar gibi yahut hiç olmamışlar gibi. Sol taraftaki ağaçlara dikkatimi veriyorum. Dikkatim... Aslında epey yorulmuştu dikkatim. Buraya dikkatimi dinlendirmek için gelmiştim. Yine de bakışlarımı görmek istediğim her şeyin üzerinde dikkatle gezdiriyorum. Beni gören olsa ne düşünür acaba? Tüm bunların; mavi minik çiçeklerin, kedilerin, ağaçların, rengârenk menekşelerin ve insanların fotoğrafını çekebilsem ne güzel olurdu. Ama benim kendimi ve gördüklerimi kelimelerle anlatmaktan başka hünerim yoktur. Birazdan kalkacağım. Zihnim akış içinde, sayısız sonucun sayısız nedenlerine giderken yaşamak sayısız ihtimalin varoluşu içinde akacak. Ve bunları aslında "kader" bilecek.

Minik mavi mine çiçekleri, ne güzelsiniz. Unutmabeniye benzer bir yön var sizde. Ben de unutulmak istemezdim doğrusu.


61 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Platonik

Söylesene neden uykular haram oldu bana? Seni düşündüğüm için mi yoksa seni düşünmemi istediğin için mi? Ama yoksun burada. Belki de...

4 Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
hatkim38
Mar 12
Rated 5 out of 5 stars.

En güzel hüner,Kelimelerle anlatmak....

Ne güzel bir yazı.

Hünerli yazara teşekkürler

Like
meymuneseymadilek
meymuneseymadilek
Mar 13
Replying to

☺️ Çok teşekkür ederim. 🙏

Like

handesezgin5
Mar 12
Rated 5 out of 5 stars.

Çok güzel bir yazı 🤍

Like
meymuneseymadilek
meymuneseymadilek
Mar 12
Replying to

Teşekkür ederim. 😍

Like
Yazı: Blog2_Post
bottom of page