top of page
Yazarın fotoğrafıAdnan Altundağ

KARA ELMAS DİYARINDAN

Başar Yılmaz 'Kara Kışın Gün Işığı'

'Ertelenmiş Bir Cenaze Töreni'


Edebiyatta ve edebi metinlerde kömür denildiğinde aklımıza ilk kelebek ömürlü üç şairimiz Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser gelir. Kara Elmas, Bilgin Güngör'ün yolları Zonguldak'ta kesişen kelebek ömürlü şairlerimizin hayatlarını ve şiir dünyalarını anlattığı kitabının ismi. 'Kara Elmas'ın, poyrazın ve kurşuni havanın kenti Zonguldak'ta yetişen; çok sevdikleri ancak sıkıntıdan, yoksulluktan, acıdan, hastalıktan başka hiçbir karşılık görmedikleri hayattan 20'li yaşlarda ayrılan; ortak kaderi yaşayan üç sıkı dost edebiyatçı*


Başar Yılmaz, 'Kara Kışın Gün Işığı' adlı kitabındaki öykülerle günlük hayatımızda fevkalade olmayan hatta pek alelade, hiçbir özelliği olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz kişilerinin bireysel hayatlarında ve içsel dünyalarında yaşadıkları sıkıntıları, sarsıntıları ve sessiz haykırışlarını anlatmaktadır. Güçlü bir gözlem gücüne sahip olan yazar, yaşadığı toplumu iyi analiz ederek gündelik hayatın içindeki sevinçleri, acıları, ölümleri ve hayatın tüm tonlarını öykülerinde toplumsal gerçeklik bağlamında okuyucusuna sunmaktadır. Aynı zamanda toplumsal ve sosyal meseleleri de odağa alarak toplumun gerçeklerini yansıtırken yalın, kolay ve anlaşılır bir dil kullanan yazar kısa akıcı, çarpıcı ve özgün bir üslupla, derin psikolojik çözümlemeler yapmaktadır.**


'Ertelenmiş Bir Cenaze Töreni'

Öykücüler genellikle kitaplarına isim verirken ya bir öyküsünün adını yahut bir öykü içerisinde geçen bir kelimeden, bir cümle seçmektedirler. Kitaba ismini veren cümlede bu öyküde geçmekte. 'Hiçbirimiz kara kışın gün ışığından ne olur diyememiştik.'


Başar Yılmaz İshak Edebiyat'ta Esra Kahya ile yapılan bir söyleyişinde 'Ertelenmiş Bir Cenaze Töreni' adlı öyküsünde '7 Şubat 1990'da Amasya Yeni Çeltik Kömür İşletmesi'nde' hayatını kaybeden 68 maden işçisi anısına kaleme alınmış bir vefa öyküsü. Bir yazar olarak farkındalığının yüksek olduğunu biliyorum. Toplumsal meselelere karşı duyarlı olduğunu da. Bunu bir misyon olarak mı görüyorsun? Bunlar seni rahatsız ettiği için ille de yazmalı, başkalarını da rahatsız etmeli misin? Yazar toplumun sesi olmalı mıdır sence? 'Asla yazmam,' dediğin konular, sınırların, uzak durdukların var mıdır? Sorulduğunda:


'Özellikle 12 Eylül iklimiyle birlikte apolitik nesil yetiştirme projesi sanatın her dalında kendisini hissettirdi. Yüzümüzü toplumda bireye çevirdik. Bireyi şekillendiren unsurlar neler? Toplumsal dinamikler, normlar, üretim araçları ile ilişkileri, üretimdeki yerleri, adalet veya tarihsel süreçler... Tüm bunlardan soyutladığınızda birey bize ne söyler, ne anlatır? Toplumcu gerçekçi edebiyat, elbette çağın gerekliliklerine göre değişecek, dili çeşitlenecek, farklı formlarla harmanlanacak ama mevzisi hep aynı kalacak. Özgürlüğü en başa koyan birinden 'Asla yazmam', diyerek kendi özgürlüğünü kısıtlaması beklenemez. Edebiyatın merkezinden uzaklaşmamak kaydıyla her konuda yazabilmeliyiz*** yanıtını vermektedir.


Ayrıca edebiyatımızın dev çınarı ve sözün büyücüsü olarak nitelendirilen Yaşar Kemal'in, 'Neden hep yoksulluk üzerine yazıyorsun?' sorusuna: 'Bir ülkede yoksulluk varsa onu yazmayan yazar, yazar değil insan bile olamaz.' Ve ölmeden önce okurlarına son bir vasiyet bırakır: 'Benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.' demektedir.


Bekir Yıldız Sabahattin Ali'yi Anma Konuşmasında yaptığı konuşmada dikkat çeken bir unsur var. Yıldız, 'Burada şu önemli gerçeğin de altını çizmekte yarar görüyorum: Edebiyat, ideolojik mücadelenin dolaylı araçlarından biridir. Zamana ve koşullara bağlı bir biçimde öne çıkar veya ikinci plana düşer. Ama ideolojik mücadeledeki yerini, ne yok saymak ne de abartmak doğrudur. Gün gelir, ideolojik mücadelenin doğrudan sürdürüldüğü araçlar egemen güçlerce denetlenmek istenir. O zaman bir edebiyatçı, sözgelimi bir Sabahattin Ali çıkar, kavgayı edebiyat yolu ile sürdürmeye devam eder. Göze batar, öldürülür. Gün gelir, ideolojik mücadelenin doğrudan yürütüleceği araçlar oluşur, oluşturulur. Edebiyat ikinci plana düşer. Ama edebiyatçı yine kavgasını sürdürür ve bu böylece sürüp gider.***

***


Başar Yılmaz toplumcu gerçekçilik akımının Türk edebiyatındaki en yetkin isimlerinden biri olan Sabahattin Ali, Yaşar Kemal gibi güçlü gözlemcilik kabiliyeti sayesinde, 'Ertelenmiş Bir Cenaze Töreni' isimli öyküsünde toplumsal bir meseleyi odağa aldığı görülmektedir. Yazar, bu sayede toplumcu gerçekçiliğin de sınırlarını aşarak gözlemci ve eleştirel gerçekçiliğe de ulaşabilmiştir.


Ertelenmiş Bir Cenaze Töreni 7 Şubat 1990, Amasya Yeni Çeltek Kömür İşletmesi'nde hayatını kaybeden 68 maden işçisi anısına yazılmış bir öykü. Her ne kadar madencilere yönelik yazılmış olsa da ülkemizdeki yoksul insanların yaşamlarının genel bir özetidir aslında. Kapitalist sistemin kurmuş olduğu çalışma düzeninde hep emeğiyle günün bütün saatini ayakta geçirerek bir dakika bile dinlenmeden ve ölmek pahasına dahi yaşamlarını hiçe sayarak ekmek parası için ağır çalışma şartları altında çalışanların geçim mücadelesini anlatmaktadır.


Öykü çocukluğunda yaşadığı evi temizleyip, boyatıp ve tadilatını yaptıktan sonra satmak isteyen adamın evindeki eşyalarla geçmişe dönmesiyle başlar. Yazar geriye dönüş tekniğini kullanarak öyküsüne edebi bir zenginlik katmaktadır. Yazar çocukluğunda yaşadığı evi masallarda olduğu gibi okuyucusunu uçan bir halı üzerinde zamanda bir yolculuğa çıkarak geçmişe götürüp bırakmaktadır. Öyküde derin yoksulluk havası hakimdir. Zorlu yaşam mücadelesi altında zoraki gülümsemeler. Hayata tutunma çabaları ve umut.


'Ağır giden bir filmi hızla ileri sarmak isteği ile geçiriyorduk günlerimizi. 1990 yılına girerken, kış iyiden iyiye bastırmıştı. Kışın varlığı, hızla geçmesini dilediğimiz zaman treninin raylarına kasten yerleştirilmiş kaya parçaları gibiydi. Yaz bahar, taşra ve kırsaldaki işçi aileleri için görece daha rahat ve maliyetsiz geçerdi. Kışın soğuğu, yağmuru, odunu, sobası, karanlığı, gıda sıkıntısı başladı mı her şey bir kat daha zorlaşırdı. Öyle de oldu. Damınız yine yağmur sızdırmaya, pencerelerimiz su almaya, güzden hazırlanan tarhanamız ve kurutulmuş sebzelerimiz tükenmeye başlamıştı.' sözleriyle yoksul kenar mahallelerdeki halkın içler acısı durumunu gözler önüne sermektedir.


'Babamın emekliliğine bir yıl kalmıştı.' demekte yaşama dair umutlarında. İlerleyen paragrafta 'Babam belki ilçeye yerleşmekten, çalışmaya daha tehlikesiz ve temiz bir işte devam etmekten, bizi daha iyi okullarda okutmaktan bahsederken kurduğum saçma hayallerden, şimdi düşününce hicap duyuyorum.' Umut kırıntılarını satır aralarında görüyoruz.


Öykünün sonlarına doğru 'O gün, babam yine sarı bareti, iş kıyafetleri, çizmeleri ile tıka basa dolmuş çantası omuzunda çıktı evden. Emektar otobüs yine sıkkın sesi ile durup babamı aldı içine. 'Bin oğlum Cevdet, dirayetin pek olsun, kaza bela senden uzak olsun.' diyerek evden çıkıp bir daha evine dönemeyen ve yarım kalan hayatlar.


'Bir gün geçti geçmedi; ocağı bacalarından beton dökerek kapattılar. Babamla birlikte...

Babam ve arkadaşlarının mezarı orası olacaktı; dilleri söylemese de böyleydi bu.'


Dikkate değer bir husus ise 'Babamın bir mezarı yok.' cümlesi ile 'Mesele hatırlamak değil, hatırlanmakmış.' demektedir. Her ne kadar öyküde bir madenciye yönelik söylenmiş olsa da son 40 yıldır ülkemizde gözaltında kaybedilen ve başlarına ne geldiği dahi bilinmeyen faili meçhuller sonucu bir mezar taşı bulunmayan 'Cumartesi Anneleri'ninde öyküsünü anımsatmaktadır.


Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.

(Nazım Hikmet)


Adnan ALTUNDAĞ

* Bilgin Güngör Kara Elmas Diyarından, Kırmızı Kedi Yayınları

**Karıncafil.com/Şefin Tavsiyesi

****Bekir Yıldız Sabahattin Ali Anması Konuşmasından

*****Kara Kışın Gün Işığı Sayfa 57-73


46 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

KIRIK HAYATLAR ROMANI ÜZERİNE BİR DENEME

“İnsanın ruhu ne garip ve komik bir sahneydi!” Kırık Hayatlar romanın özeti niteliğinde, işte en keskin, açıklayıcı cümle bu cümleydi....

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
Yazı: Blog2_Post
bottom of page