top of page
Yazarın fotoğrafıReyhan Merak

KIRIK HAYATLAR ROMANI ÜZERİNE BİR DENEME

“İnsanın ruhu ne garip ve komik bir sahneydi!” Kırık Hayatlar romanın özeti niteliğinde, işte en keskin, açıklayıcı cümle bu cümleydi. Roman; değişim, kendine yabancılaşma, toplumun dejenere olması gibi sorunların üzerinde durarak; hayatların nasıl ve neden kırıldığını yedi kişilik bir aile ve çevresindekiler üzerinden anlatır. Yeni evlerine geçen bu ailenin mutluluğu, huzuru, neşesi aslında incecik bir ipliğe bağlıdır. “Etraflarında böyle birçok, türlü acılarıyla, elemleriyle, türlü gözyaşlarıyla, iniltileriyle kırık hayatlar, çaresiz, hasta, kimi şifa bulamayacak yaralarla kemirilen, kimi bilenmeyen zehirlerle gizli gizli çürüyen hayatlar vardı.” (s.43). Romanımızın ana karakterlerinden olan Vedide’yi bu hayatlar çok fazla etkiler. İlk dönemlerinde kendi hayatında çok mesutken bile içinde hep huzursuzluk vardır. Bir gün ailesinin de bu kırılmış hayatlardan, parçalanmış ailelerden biri olabileceğini düşünür. Kimi zamansa düşüncelerine hâkim olamayarak çözümü, “gözyaşı tedavisi” adını verdiği bir yöntemde bulur. Eşi Ömer Behiç, bu ağlama seanslarında ona bir çocukmuş gibi davranır, güzel sözlerle içini ferah tutmasını söyler, sakinleştirirdi. Vedide'nin belki de tek çocukluğu buydu. Çocukları Selma ve Leyla’yla hatta eşiyle bile ilgilenirken anaç, korumacı, dayanıklı, şefkatli karakterini gösterirdi. Vedide, tabip bir eşe tabiplik yapıyordu. Onun o sarsılmaz, bozulamaz benliği, Ömer Behiç’in yıllarca aradığı şeydi. Ömer Behiç, kendini bildi bileli hep mutlu bir ailenin, kendi yuvasının hayalini kurardı. Romanın henüz başında bunun gerçekleştiğini: Ömer Behiç ve ailesinin hayallerindeki yuvaya kavuştuklarını ve yıllarca bugünü beklediklerini okuruz. “İkisi de sekiz sene bu ev hayaline gebe olmuşlar, onu ruhlarının meşimesinde sekiz sene beslemişlerdi. Bugün Şişli’nin büyük caddesinde, beyaz taş cephesiyle gülümseyen bu minimini ev, bu neşeyle dolu mesut yuva onların ruhunda yavaş yavaş, her parçası ayrı ayrı, en ince, en ufak tafsilat ve teferruatına kadar birer birer, zerre zerre doğmuş, beslenmiş, büyümüştü.” (s.34). Evlerine eşyalarını yerleştirirken kızlarının bulduğu levhayı eline alarak baktı: “Ömer Behiç İç Hastalıkları Mütehassısı”. Ömer Behiç, işte bu levhayı, yazarımız Halid Ziya Uşaklıgil gibi eğitim hayatında hem maddi hem de ailevi sıkıntılar yaşayarak elde etmiştir. Bu levhayı, hayatının özü, varlığının delili olarak görmekteydi. Sıkıntılı günlerin ardındaki ödüldü. Gel zaman git zaman, çok daha sıkıntılı günler yaşanmış; biricik küçük kızları Leyla’yı ölümün pençesinden almışlardı. Leyla'nın hastalık günlerinde Ömer Behiç gibi tabiplik gayesiyle yola çıkmış, başarmış birinin bile çaresiz kaldığını, babalık duygusuyla bu hastalık görüntüsüne dayanamayarak, son noktayı görerek, kızıyla vedalaşarak, meslektaşlarına yol vermiştir. Kızları Leyla’nın kurtulmasıyla babalık yerine tabiplik sıfatına geri sarılmıştır. Hiçbir kalbi olgunluk, cesaret, yıllarca kazanılmış bilgi bir ebeveynin çocuğuna bakışını yalnızca görev üzerine yıkamamıştır. Geçen bu sıkıntılı günlerden sonra Leyla’ya fazlaca özen göstermiş, onun her hareketini bir tabip olarak izlemiştir. Fakat yine hastalık baş gösterdiğinde tabiplik yerini yine babalığın o korkusuna bırakacaktır. Ömer Behiç, bir baba, eş, tabip ve aynı zamanda dosttu. Dostu Bekir Servet eski okul arkadaşlarındandı. Bekir Servet, muzipliği, kıpırdaklığı, şakalarıyla namı diğer Piç Bekir’di. Bekir Servet ne yaparsa yapsın herkes tarafından sevilirdi; imama, aktarcının eşine, mahallenin diğer çocuklarına yapmış olduğu tüm şeylere rağmen ondaki şeytan tüyü, onu hep kurtarırdı. Kadınlarla yaşamış olduğu aşk maceralarını da resmiyete dökmez, bir isim koymaktan hep uzak dururdu. “Bekir Servet dünyada her şeye ihtimal verirdi. Yalnız bunu mümkün bulamıyordu. “Evlilik, hiçbir zaman!” dedi. “Her şey, yalnız o değil, evlenmek için az çok sana benzemelidir. Sen ta mektepten beri bir parça, nasıl anlatayım...” (s.117). Ömer Behiç tam olarak bu yüzden Bekir Servet ile kendini her bakımından hep bir kıyasa sokardı. Ona göre Bekir Servet’in yaşamış olduğu bu maceralar, ahlak yoksunluğundan, gelip geçici heveslerin kölesi olmaktan ve gerçek sevgiye hiç rastlamamış olmaktan kaynaklanıyordu. Ömer Behiç kendini asla bu sıfatlarla hayal edemez, hatta bir parça bunların sebebi olan zayıflık anlarına mağlup olmadığı için kendisiyle gurur duyardı. Yazarımız Halid Ziya Uşaklıgil romanın ilk sayfalarından, Ömer Behiç’in sahip olduğu değerleri ortaya koymuş ilk kıyası burada yapmıştır. Ömer Behiç’e göre Bekir Servet’le aralarındaki fark bunlardı ve dağlar kadardı. Bunlar arada sırada Ömer Behiç’e Bekir Servet’le hâlen neden ve nasıl arkadaş olduğunu sorgulatırdı. Aslında sorunun cevabı basitti: Seneca der ki, “Kendine dost olan, bilin ki herkese de dosttur.” Bekir Servet kendini seven, yanlışlarını da kendinden gören, onu o yapan özelliği olduğunu söyler ve eklerdi “Bugün bir Bekir Servet’ten bir Ömer Behiç yapabilir misin azizim?” (s.124). Bekir Servet’in bu konuşmaları Ömer Behiç’te gizli kalmış, bastırılmış bir şeyleri tetikler, ona Bekir Servet’in deyimiyle: “Hımbıl” olduğunu yavaş yavaş kabul ettirir, o toplumda her ailenin hikâyesinde bir parça bulunan kırıklığın aslında normal olduğunu hissettirirdi. Bireylerin iç dünyasında artık bunları kabullenişi, normal buluşu çürümüş bir toplumun hem nedeni hem sonucu idi. Ömer Behiç böyle zamanlarda her ne kadar eski mektep günlerindeki hayallerini yaşadığını düşünse de her ne kadar hayat felsefesine ters düşse de o günlerin özlemini duymaya başlar. Neyyir’in kendisini sevdiğini, Bekir Servet’ten öğrenmesiyle de aklı iyice karışır. Hep gururla zayıf anlara mağlup olmadığını anlatan Ömer Behiç, kısacık bir an yenik düşer ve bu an, ufacık deliğin büyümesi gibi önü alınamayacak hale gelir. Neyyir’le bir aşk macerasına artık başlamış olan Ömer Behiç kendine de yabancılaşmaya başlamıştır. Kutsal olarak gördüğü mutlu yuvasına ilk başlarda sadece ihanet düşüncesiyle bile girerken rahatsızlık ve bir parça pişmanlık duyuyorken, ileride bunu da hafifletecek bahaneler bularak, hayat felsefesinden, değerlerinden ve etik anlayışından epey uzaklaşır. Bunu özellikle, her vakit doğru olmayan hareketlerde bulunduğunu söylediği, pekiyi düşüncelere sahip olmadığını her defasında vurguladığı ve her bakımdan eleştirdiği arkadaşı Bekir Servet’i artık haklı bulmaya başlamasından anlıyoruz. “Dünyada ustalık, âlemin derdinden mümkün mertebe zevklerin en yüksek miktarını almaktadır; sen de böyle yap da bak, o vakit dünyaya siyah gözlüklerle bakmakta devam eder misin?” derdi. Bu bir karakter meselesi olacaktı. İşte bir aydan beri o da hayatında kendisine bir zevk vesilesi bulmuştu; onu kendisine yaşamak ve yaşatmaktan keyif almak için bir sebep saymak pek mümkünken, yalnız mümkün değil hatta akla yatkın tek bir yolun bu olması lazım gelirken, o hep kendi kendisini yiyip didiklemekle, herkes için pek masum, pek tabii bir şeyi bir suç noktasına çıkararak ruhunu zehirlemekle meşguldü.” (s.283). Ömer Behiç, karamsarlığıyla değil kendinden uzaklaşarak zehirleniyordu. Ömer Behiç artık ikili bir hayat sürüyor ve bu iki hayatın birbirine karışmaması, sözünün dahi geçmemesi için çabalıyordu. Kutsal saydığı şeyler, kutsal kalabilsin diye. Fakat Neyyir ile buluştukları bir gün vardır ki o ana değin ailesinden, çocuklarından, kutsalından bahsetmeyen Neyyir, bunları Ömer Behiç’in yüzüne bir tokat misali çarpar. “Zihninde bu günah hayatıyla temiz hayatı arasında gerilmiş olan duvarda gedikler açılıyor, birinden diğerine bir pislik akıyor farz etti.” (s.306). O andan sonra Ömer Behiç’in içerisine pişmanlık tohumları düşer ve içsel çatışma şekil almaya başlar. Ömer Behiç, toplumun hasta kesimine dahil olurken, Bekir Servet kendini kurtarmayı başararak olumlu bir gelişme göstermiştir. Gerçek aşkı artık bulduğunu, ciddi bir adım atacağını ve eski zamanlarına geri dönmek istemediğini anlatır arkadaşına. Ona göre kendisi batmaktayken, gitgide kendinden uzaklaşıp, kırık hayatlara bir yenisini ekliyorken, yanı başındaki örnek artık toparlanmıştır. Artık düşük ahlaklı, zayıf ruhlu kendisidir. Aynı günlerde zorluklarla büyüttükleri kızları Leyla’nın hastalanması artık o mutlu, neşeli, sığınak olan yuvanın da sonunun habercisidir. O günlerde Ömer Behiç aşk macerasının derdiyle dert sahibi oluyor ve yalnız Neyyir’i düşünüyorken, eşi Vedide ise bir an bile kızları Leyla’nın başından ayrılmayarak annelik vazifesini fazlasıyla yerine getiriyordu. Leyla'nın hastalığının başladığı bölümden itibaren, romanın geri kalan kısımlarına nazaran daha usta daha duygusal çok daha ebeveynce bir üslup göze çarpıyor. Halid Ziya Uşaklıgil’in yaşamına baktığımızda evlat kaybının insan üzerinde bıraktığı etkiyi, zorluğunu bu kadar ustaca yazabilmesinin sebebini anlıyoruz. Hayattayken dört çocuğunun acısını yaşamış bir yazardır. Romanda Leyla giderek kötüleşmekte ve Vedide’nin içindeki o güç sanki sonu görürmüşçesine tükenmektedir. Romanda Vedide’nin yalnızca anneliği değil hisleri de çok güçlü anlatılmaktadır. Bir yandan Leyla’nın hastalığı sebebiyle güçlü durmaya çalışırken bir yandan da kocasının ihanetinden içten içe emindir. Romanda hemen hemen tüm kadın karakterler; çilekeş, sabırlı, hisleri kuvvetli olarak aktarılmıştır. Vedide de emin olmasıyla beraber Ömer Behiç’in ondan gelip af dilemesini ve bunun üzerine onu şefkatle sararak eski günlere daha gururlu döneceklerinden bahseder. “Ah! Bu yalnız bir mücadelenin bunalımından ibaret olsaydı! O bu savaştan zaferle çıksaydı! Ve bir gün, tekrar kendisine döndükten sonra, ona sevgisinin ve sadakatinin galibiyetini temin ederek gelip dizine yatsaydı! Hiçbir kelime söylemeseydi, hiçbir itirafta bulunmasaydı, yalnız orada sine sine ağlasaydı ve yavaşça ellerini alarak affettirmek için onları öpseydi, öpseydi! Bununla ne kadar mutlu olacaktı! Ona bir söz söylemeyerek, ancak bu geri dönüşü ruhunun en hassas bir noktasına mutluluğunun yaldızlı bir belgesi gibi kaydedecekti. Ne bahtiyar ne bahtiyar olacaktı...” (s.315). Leyla’nın artık öleceğinin anlaşılması evdeki tüm ruhlarda bir çöküntüye sebep olur. Vedide artık evladıyla içten içe vedalaşmaktayken Ömer Behiç çok daha büyük bir hesaplaşmanın içine çekilir: Vicdan. Birçoğumuz inanır ki yaptığımız yanlışların bir karşılığı vardır. Ömer Behiç’e göre ise tüm o günahlarının bedeli, işte o yatakta hasta bir şekilde yatan ve çok geçmeden son nefesini verecek olan küçük kızı Leyla’dır. Artık iki hayatının arasındaki duvar tamamen yıkılmış, çöküntünün altında o küçücük kız kalmıştı. Ömer Behiç kızının ölümüyle neredeyse hayattan kopar. Kendisine artık bir yabancı gözüyle bakarak, ruhunu huzura geri kavuşturacak o af dakikalarını düşünür. Neyyir'in onu son kez çağırması üzerine onun yanına değil, Leyla'nın o minimini mezarına gitmesi, Ömer Behiç için her ne kadar asla eskiye dönülmeyecek de olsa, eskiye dönmek için ilk adımdır. Uzun zaman sonra ilk defa zayıflık anına galip gelmişti. Vedide gözyaşlarıyla tedavi olurken; Ömer Behiç’in tedavisi çocuğunun toprağa girmesiyle olur. Biz insanlar değişiyoruz ve bu, hiçbir koşulda değişmiyor. İnsanların yine tek güvenebileceğimiz yanları değişebilecekleri oluyor. İstanbul'un dışarıdan gösterişli, zengin, yalnız hayatın zevkler tuzağında kahkahalara boğulan fakat içte kırık, dağılmış, kurtarılmak için feryat eden ailelerine bir yenisi daha eklenmişti. Dönemin şatafatının altında yatan yalnızca gözyaşlarıydı. Sadece bir aile ve çevresindekilerin yaşamlarına baktığımızda, iç dünyalarına biraz kulak verdiğimizde, bir toplumun yavaş yavaş nasıl çürüdüğünü görüyoruz. Bir yandan kutsallar ve fikirler aynı kalmaya çalışırken, bir yandan yapılanların bunlarla nasıl çatıştığını ve ne hazin olaylara yol açtığını okuyoruz. Ve Vedide’nin de mırıldandığı o nakarat gibi: “Bahtiyar olmak ne güç âlemde ah...”.

46 görüntüleme2 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

KARA ELMAS DİYARINDAN

Başar Yılmaz 'Kara Kışın Gün Işığı' 'Ertelenmiş Bir Cenaze Töreni' Edebiyatta ve edebi metinlerde kömür denildiğinde aklımıza ilk kelebek...

2 comentários

Avaliado com 0 de 5 estrelas.
Ainda sem avaliações

Adicione uma avaliação
Sedef Koçlar
Sedef Koçlar
13 de fev.
Avaliado com 5 de 5 estrelas.

O kadar etkileyici ve akıcı bir inceleme olmuş ki sanki kitabı baştan okuyup aynı duyguları hissettim...

Editado
Curtir

meymuneseymadilek
meymuneseymadilek
13 de fev.
Avaliado com 5 de 5 estrelas.

Tebrik ederim, çok güzel bir kitap incelemesi olmuş. 👏

Curtir
Yazı: Blog2_Post
bottom of page